Büyük Şehirler Bizi Hasta Ediyor

  • İsmet Alkaya by İsmet Alkaya
  • 8 years ago
  • Diğer
  • 0

Geçtiğimiz günlerde Facebook’da bir yazı okudum, başlığı “İstanbul hasta. Bizi de hasta ediyor”. 36 yıldır İstanbul’da yaşayan ve hayatını en çok zorlaştıran şeyin trafik olduğunu belirtiyor. İstanbul’da yaşayan herkesin bildiği, her geçen gün daha da kâbus haline gelen trafiği. Sebepler malum, nüfus sorunu, betonlaşma, plansız büyüme, insanların birbirine olan tahammülsüzlükleri, toplu taşımanın yetersizliği… Benim şahsi çözümüm bir yere gitmemek, evden işe, işten eve… diye devam eden bir yazı. Büyük şehirler bizi hasta ediyor.

Büyük şehirlerde yaşayıp da bu sorunları bilmemek, hak vermemek imkânsız. Asıl sorun ve çözümlerin daha farklı olduğuna ve olabileceğine inanmak.

Çocukluğumuzdan beri bizi dikte edilen yalanlarla başlayalım.

  • Başarı; çok para kazanmak, çok şeye sahip olmak
  • Kariyer; gelişmekte olan ülkelerde para vermek yerine kariyer havucu ile insanları köle gibi çalıştırmak.
  • Rekabet; rekabetçi, hırslı olmak başarı ve gücü getirir palavrası
  • Mutluluk; en iyisi ol… en iyi kıyafetleri giy, en iyi arabaya, telefona, saate, eve … sahip ol. Ödediğin bedelin önemi yok.
  • Büyük şehir (İstanbul); her şeyin merkezi, her türlü fırsatın olduğu yer. Büyük şehir dışında bu konforu, imkânları bulamazsın, yaşayamazsın.
Fotoğraf: Taner Yener

Bu saydıklarım aslında hepsi birer yazı konusu ama ben sadece İstanbul’un bizi asıl nasıl yıllarca zehirlediği ve benim gibi binlerce insanın çözümünden bahsetmek istiyorum.

Birçoğumuz işte yemek ve kahve molalarında, arkadaş dost sohbetlerinde, İstanbul’dan kaçma küçük bir sahil kasabasına yerleşmekten ve mütevazı bir hayat hayalinden bahseder ve iç çekeriz. Sadece bahsederiz ve hayal kurarız ama yapamayız. Niye mi? Gerçekleştirmesi zor olduğu için değil, içimizde yıkamadığımız kalıplardan. Bizlere çocukluğumuzdan beri öğretilen kariyer, hırs, başarı ve bunun size sağladığı sözüm ona mutluluklardan.

Ben yukarıda saydıklarınızın hiçbirini istemiyorum, ben onları zaten aştım dediğinizde sizi engelleyen ne? E hadi o zaman, o kadar kolay değil, o hayal bir anda kafanızda soru ve imkânsızlıklar yumağına dönüşür. Karı koca gece gündüz çalışıyoruz, fena da kazanmıyoruz ama ona rağmen geçinemiyoruz. Bir sahil kasabasında ne iş yaparız, kazanacağımız bir iki bin TL ile nasıl geçiniriz?

Karı koca kazandığınız 10.000TL, 20.000TL, 30.000TL ile İstanbul’da geçinemezsiniz. Hep daha iyisine sahip olma üzerinedir mutluluğumuz. 5.000 TL kazanırken daha mütevazı bir semte otururuz, gelirimiz artıkça daha büyük daha lüks yerleri seçeriz. Ne kadar kazanırsanız kazanın her şey cebinizdeki parayı son kuruşuna kadar almak üzerine kuruludur. Çünkü tüketeceksiniz ki daha fazla çalışacaksınız, çalışacaksınız ki daha fazlasına sahip olacaksınız.

Bu kısır döngüden kurtulmak kolay değildir. Egolarımızdan sıyrılmak hiç kolay değildir. Küçük kasabaya geldiğimizde artık müdür bey, yönetici hanım değiliz. Bindiğimiz arabanın BMW mi, Audi mi, Toros mu olduğu kimsenin umurunda değildir. 5.000 TL ödeyerek aldığımız en yeni Iphone veya Gucci den bir çanta ile kimseye hava atamayız.

Ama bu işin bir de sağlık ve çocuklar için eğitim tarafı var. Şehrin bizi her gün hasta eden betonu, egzozu, hava ve çevre kirliliği, stresi ve hemen yanı başımızda olan tam donanımlı hastaneleri. Yıllık ödenen on bin liralarla özel okullarda okuttuğumuzu düşündüğümüz çocuklarımız. Dört duvar arasında, ellerinde tablet ve telefonlarla yetişen çocuklarımız.

Şimdi bize zaruri olarak empoze eden bütün harcamalarımızı çıkarın ve egolarınızdan sıyrılarak tekrar düşünün.

Bizim için gerçek sorun ve çözüm ne?

 Büyük şehirler bizi hasta ediyor. Büyük şehirler bizi hasta ediyor. Büyük şehirler bizi hasta ediyor. Büyük şehirler bizi hasta ediyor. Büyük şehirler bizi hasta ediyor.

Join The Discussion

Compare listings

Compare